Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir teşkilat olan Avrupa Konseyi’ne bağlı olarak 1959 yılında kurulmuş uluslararası bir mahkemedir.
Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi durumunda bireylerin, toplulukların, tüzel kişilerin ve diğer devletlerin, belirli usul ve kurallar dahilinde başvurabileceği bir yargı merciidir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Özellikleri
Ek 11. Protokol Sonrası Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Divanı’nın yerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi almıştır.
Mahkemenin görev yeri Avrupa Konseyi’nin de bulunduğu Fransa’nın Strasbourg şehri olarak belirlenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa Konseyi’ne bağlı bir organdır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde taraf devletlerin sayısına eşit sayıda yargıç bulunmaktadır. Aynı tabiiyeti taşıyan hakim sayısı yönünden hiçbir kısıtlama bulunmamaktadır.
Yargıçlar her seferinde 6 yıllık süre için Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından seçilir ve hakimlerin görev süresi 3 yıldır.
Yargıçlar hiçbir devleti temsil etmezler ve Mahkemede kendi adına görev yaparlar. Bağımsız ve tarafsızdırlar,
Görev süreleri 70 yaşına geldiklerinde biter.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin görevleri içinde hem bireysel başvuruları hem de devlet başvurularını kabul etmek gibi sözleşmenin yorum ve uygulanması açısından görüş bildirmek yer alır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi duruşmaları alenidir, sadece dostça çözüm için yapılan görüşmeler gizli kalır.
32 Mahkeme önünde izlenen tam anlamıyla yargısal yöntemin esası; yüz yüzelik, sözlülük ve aleniyet ilkelerine dayanır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Başvuru (AİHS 33/34.Maddeler)
Başvuru bir üye devlet veya devletlerce yapılırsa devlet başvurusu, kişiler tarafından yapılırsa bireysel başvuru söz konusu olur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Devlet Başvurusu (AİHS 33.madde)
Devlet Başvurusu, AİHS ve ek protokollerinde belirtilen temel hak ve özgürlüklerinin başka bir devlet tarafından, ihlal edildiğini düşünen bir devletin bu iddiayla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikayette bulunmasıdır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‘ni (AİHS) onaylayan devlet otomatik olarak devlet başvurusunu da kabul etmiş olur. Kısaca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalamak üye devletlerin sorumluluğu olduğu gibi bir yükümlülüktür, başvuru hakkını tanıma da bu yükümlülüğü yerine getirmenin bir aracıdır.
Bu yüzden de devletlerarası başvuru yoluna Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bakımından ortak güvence sistemi de denilebilir. Buradaki Ortak güvence kavramı sözleşmeye taraf tüm devletlerin sözleşme ile korunan hak ve özgürlüklerden ayrı ayrı sorumlu tutulmaları anlamına gelmekte böylece sözleşme taraf devletlere nesnel bir sorumluluk yüklemekte ve bir kamu düzeni oluşturma amacı gütmektedir.
Devlet başvurusunda bulunabilmenin koşullarından ilki eğer Devlet başvuruyu bir vatandaş adına gerçekleştiriyorsa, Mahkeme İç tüzüğünün 46. Maddesine göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.35’te öngörülen iç hukuk yollarının tüketilmesidir, diğer koşul ise bu tarihten itibaren 6 ay içinde başvurunun yapılmış olması gereğidir.
Devletlerin başvuru haklarını kullanabilmeleri için sözleşmenin ihlalinden doğrudan veya dolaylı olarak zarar görmüş olmaları gerekmez. Dolayısıyla devlet başvurusu, devletlerin sübjektif haklarına ya da karşılıklılık ilkesine dayanmaz.
Başvuruda bulunan devletin kendi vatandaşlarına karşı bir ihlalin yapılmasına gerek yoktur. Sözleşmeye taraf bir devlet kendi vatandaşlarının yanı sıra, vatandaşı olmayan kişilerin, vatansızların, hatta şikayet ettiği devletin vatandaşlarının sözleşmedeki vatandaşlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki haklarının ihlal edildiği iddiasıyla bir başka sözleşmeci devlete karşı da başvuruda bulunulabilir.
Devletlere karşı başvuru yolu bugüne dek oldukça az kullanılmıştır.
Bir başka devlete karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açılan davalar doğal olarak davacı ve davalı devletin siyasi ilişkilerini zedelemektedir. Bu yüzden devletlerarası başvurularda genellikle dava açılmış olsa da dostça çözüm yoluna başvurulmaktadır.
Bu açıklamaya Türkiye’ye karşı yapılan devlet başvurularını örnek verebiliriz. Bugüne kadar Türkiye aleyhine beş başvuruda bulunulmuştur; bunlardan üçü Kıbrıs Rum Kesimi’ne aittir ve Bakanlar Komitesi Kararı ile sonuçlanmıştır. Diğer iki başvuru yukarıda da değindiğimiz gibi dostça çözüm yolu ile son bulmuştur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Bireysel Başvuru (34.madde)
Kişinin hakları ihlal edildiği zaman izlenen geleneksel yol ulusal yetkili organlara başvurmaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ek 11. Protokole kadar bireylerin bizzat başvuru yapabileceği uluslararası bir kurum uluslararası hukukta bulunmamaktaydı. İşte bu yüzden Bireysel Başvuru Hakkı uluslararası hukuk açısından çok büyük bir yenilik teşkil etmektedir. Bu yenilik klasik uluslararası hukuk teorisine göre devletin mutlak yargı yetkisine büyük bir istisna getirmesinden kaynaklanır.
Artık AİHS Ek 11 Protokolü imzalayan devletler, yargı yetkisi içindeki bireylere uluslararası alanda kendilerine eşit bir konum verilmesini kabul etmiş olacaklardır. Bireysel başvuru hakkının devletlerce tanınmasının en büyük sonuçlarından biri de protokolü imzalayan devletlerin kendi ulusal mevzuatlarını AİHS’e uygun hale getirme zorunluluğunun bulunmasıdır.Bireysel başvuru genel olarak “Sözleşmeye taraf bir devletin yargı yetkisi içinde meydana gelen bir işlem ve eylemler nedeni ile sözleşmedeki haklarının ihlal edilmesinden zarar gördüğünü iddia eden kişilerin, o devlete karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruda bulunmaları”dır. Bireysel Başvuru Olağan ve Acil Başvuru olarak ikiye ayırabiliriz.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Acil Bireysel Başvuru
Yaşam hakkının ve işkence yasağının ihlali durumlarında acil başvuru söz konusu olur. Bu tür durumlarda başvuru en kısa zamanda ilgili Hükümete bildirilerek bu konuda bilgi talep edilir. Mahkeme bu tür acil durumlarda başvurunun kabul edilir olup olmadığına hızlı bir şekilde karar verir.
Ayrıca yapılan bir başvuru ile ilgili olarak, Daire veya Daire Başkanı İçtüzüğün 39. maddesi uyarınca tarafların isteği üzerine veya resen, tarafların menfaati için yapılan başvurunun amaca uygun olarak sonuçlanabilmesini sağlamak amacıyla geçici tedbir alabilir ve bunu taraflara bildirebilir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Olağan Bireysel Başvuru
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başvuru formunun gönderilip usul ve kurallarına göre sırasıyla incelenip karara bağlanmasına olağan başvuru denir.
Olağan Başvurunun unsurlarını inceleyelim:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Olağan Bireysel Başvuruyu Kimler Yapabilir?
AİHS m.34’te başvurunun Yüksek Sözleşmeci Taraflardan biri tarafından ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan her gerçek kişi, hükümet dışı her kuruluş veya kişi grupları Mahkeme’ye başvurabilir denilmek suretiyle başvuru yapılabilecek kişileri belirtilmiştir.
Gerçek Kişiler; Herhangi bir ehliyet koşulu veya vatandaşlık bağı aranmamaktadır, yine tutuklu ve mahkumlar bu haktan yararlanabilmektedirler.
Bireysel başvuru hakkını kullanabilmek için başvuruda bulunacak olan kişinin genel anlamda bir yararı olması gerekmektedir.
Hükümet dışı kuruluş ile anlatılmak istenen kamu gücü kullanmayan özel hukuk kişileridir. Bu açıdan belediyeler ve bu tarz yerel yönetim kurumları kamu kurumu niteliklerinden dolayı bireysel başvuru hakkını kullanamazken; buna karşılık dini cemaatler, ticari şirketler, sendikalar, siyasi partiler, sosyal ve hayır amaçlı derneklerin bireysel başvuru hakkı bulunmaktadır.
Birey topluluğu, aynı çıkarları paylaşan sözleşme ihlalinin mağduru olduklarını öne süren tüzel kişilik taşımayan geçici fiili topluluklar anlamındadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Başvuru Yapabilmenin Koşulları (AİHS m.35)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvurularının kabul edilebilirlik nedenleri;
İç Başvuru Yollarının Tüketilmiş Olması
İç Başvuru yollarının tüketilmesi, Uluslararası bir yargı organına başvurmadan önce aleyhine başvuru yapılan devletin iç hukukunun öngördüğü bütün yollara başvurulmuş olmasıdır.
İç hukuk yollarının tüketilmesi bir uluslararası hukuk kuralıdır ve devletin egemenlik haklarına saygı ilkesinin bir sonucudur.
İhlaller ilk olarak devletin kendisi tarafından düzeltilmelidir bunun bir yansıması olarak da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bireyin haklarını korumada ikincil bir organdır. Hangi iç hukuk yollarının tüketileceği uyuşmazlığın türüne ve ulusal hukukun öngördüğü imkanlara göre belirlenmelidir. Fakat bu kuralın kullanılabilmesi için iç hukuk başvuru yollarının gerçekte de fiilen kullanılır ve sonuç verir nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, “iç başvuru yollarının tüketilmiş olması koşulu yerine getirilmiş sayılır”.
Burada önemli olan bir nokta da iç hukuk yollarının bireylerce doğrudan kullanılabilir olmasıdır. Eğer başvurucunun bir hukuk yolunu kullanabilmesi, bir başka makam veya merciin takdirine veya iznine bağlıysa, doğrudan kullanma olanağı yok demektir.
Komisyon ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karara etki etme şansı sıfırdan yüksek olan tüm iç hukuk yollarına başvurulması gerektiğini vurgulamıştır.
İç hukuk yolları başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olmalıdır. Ancak istisnai durumlarda örneğin, iç hukuktaki nihai kararın başvuru yapıldıktan kısa bir süre sonra Mahkemeye verilmesi ancak henüz kabul edilebilirlik kararı verilmeden önce Mahkeme’ye ulaşması halinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu başvuruyu ele alabileceği kararı vermiştir.
Birden çok iç hukuk yolunun bulunması halinde bunlardan birinin tüketilmesi iç hukuk yollarının tüketilmesi için yeterlidir. İç hukuk yollarının tüketildiğini kanıtlama yükü başvurana düşer.
Kanıtlarken başvuranın gerekli bilgi ve belgeleri Mahkemeye sunması gerekir. Ancak başvuranın tüketmediği iç hukuk yolları olduğunu kanıtlama görevi de devlete düşer. Devlet ilgilinin, başvuru yollarının tükenmediğine dair bir itirazda bulunmazsa Mahkeme iç hukuk yolları tüketilmiş gibi başvuruyu sonuca bağlar.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralının “bir dereceye kadar esneklikle ve aşırı derecede şekilcilikten uzak biçimde” uygulanmasından kaçınmak gerektiğini kabul etmiştir.
Yetersiz ve etkisiz iç hukuk kurallarının varlığı durumunda iç hukuk yollarına başvurulmasa bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapılabilir.
Yetersiz ve Etkisiz İç hukuk kurallarının varlığı teriminden; sözleşmeye aykırı bir idari pratiğin bulunması, yasa ile yargı yolunun kapanması, Ulusal mevzuatın AİHS’e aykırı olması, sözleşmeye aykırı yerleşmiş bir içtihadın bulunması, iç hukuk yollarının tüketilmesinin devlet görevlilerince engellenmesi, iç hukukta başvurulan yoldan makul sürede sonuç alınamaması anlaşılmalıdır.
Bu koşulun yerine getirilmemesi nedeniyle başvurunun kabul edilmemesi durumunda sonuç geçicidir. İç hukuk yollarının tüketilmesi sonrasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne tekrar başvuru yapmak mümkündür.
Dört Ay Sürenin Geçirilmemiş Olması
Mahkeme, sürenin hesaplanışında başvurunun postaya verildiği tarihi esas almaktadır. Dört Aylık Süre kuralını daha detaylı açıklayabilmemiz için bu kuralın uygulanmasını farklılaştıran, temel kritere (iç hukuk yollarının tüketilip tüketilmediğine) göre bir ayrım yapmamız gerekir.
İç Hukuk Yollarının Tüketilmesi Durumunda
Başvurucu, iç hukuk yollarını tüketerek elde ettiği kesin karar tarihinden itibaren dört aylık süre içinde Mahkemeye başvurmalıdır.
Dört aylık süre hak düşürücü süredir, dolayısıyla süre koşuluna uyulmaması halinde, olası şikayetçi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurarak hakkını araması imkanından yoksun kalır; başvurusu kabul edilmezlik kararı ile reddedilir.
Dört aylık sürenin başlangıcı kural olarak kararın yazılı olarak bildirildiği tarih değil, kararın öğrenildiği tarih esas alınır. Eğer karar başvurucunun da katıldığı bir oturumda alınmışsa, dört aylık süre duruşma tarihinde başlar.
Kesin hüküm niteliğinde olmayan ulusal Mahkeme ve savcılık kararlarına karşı iç hukukumuzda öngörülen ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru için de tüketilmesi zorunlu olan bir yol itiraz yoludur.
Türkiye’de adli idari ve askeri davalarda karara karşı asli kanun yolu temyizdir. Karar düzeltme yolu hukuk ve idare davalarında tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu sayılırken ceza davalarında ise tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu değildir.
Anayasa Mahkemesine başvuru ise davanın görüldüğü Mahkemenin istemi ciddi görüp görmemesi başvuranın istemiyle bağımsız olması nedeniyle doğrudan bir hukuk yolu sayılmamaktadır.
Bu iç hukuk yollarına başvurmamış kişi doğrudan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gittiğinde talep reddedilmektedir.
İç Hukuk Yolunun Etkili Olmaması Halinde
Başvuruya konu olay ile ilgili olarak, iç hukuk yollarının etkin olmaması durumunda süre, olay veya işlemin öğrenilmesinden itibaren başlar.
Ayrıca iç hukuk yollarının etkili olmadığı, iç hukuk yollarının tüketilmeye başlanmasından sonra öğrenilmişse, süre başlangıcı iç hukuk yollarının etkili olmadığının öğrenilmesinden itibaren başlar.
Eğer AİHS’in sürekli şekilde ihlali söz konusuysa, ihlalin devam etmesi diğer bir deyişle süregelmesi durumunda eğer yapılan ihlale karşı başvurulacak iç hukuk yolu da mevcut değilse Mahkemeye başvuru süresi hakkın çiğnenmesinin sona ermesiyle başlar.
Sürenin durması genel olarak Mahkeme Tüzüğü uyarınca başvurunun özet olarak Mahkemeye verilmesi yararlıdır. Bu tür bir yazının Mahkeme Kalemine ulaşması durumunda gerçekleşecektir.
Özellikle 1993 ve 1997 yıları arasında Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinde meydana gelen öldürme, işkence, köy boşaltma gibi olaylara ilişkin iç hukuk yolları tüketilmeden davalarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvurucular bakımından iç hukuk yollarının etkisiz olduğu gerekçesiyle Türk Hükümetinin ret istemini reddetmiş ve başvuruları kabul etmiştir.
İç Hukuk Yollarının etkisiz olmasının çeşitli örneklerini Türkiye Hükümeti’nin taraf olduğu davalarda görmek mümkündür.
Bunlardan bazıları:
- Sözleşmeye aykırı uygulamanın idari pratik hale gelmesi,
- İç hukuk yoluna başvurma halinde güvenlik güçlerinin misillemesiyle karşılaşma tehdidi,
- Yasal bir engel bulunması,
- Yerleşik bir içtihat bulunması,
- İç hukuktaki inceleme süresinin ihlali gidermekteki yetersizliğidir.
Örneğin bugünlerde sıkça rastlanan uzun ve haksız gözaltı ve tutuklama süreleri ve bu sürelerin AİHS m.2 yaşam hakkının açık bir ihlalini oluşturması. Bu ihlaller nedeniyle açılan davalarda Ceza Mahkemeleri’nin tazminata hükmetmemesi veya çok az bir miktar tazminata hükmetmesi güncel bir örnek sayılabilir.
Başvurucunun Kimliğinin Belirli Olması
İsimsiz veya imzasız başvurular işleme konulamaz.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ancak kimliği açıkça belli olan kişilerin başvurularını kabul edebilir. Bununla birlikte, başvurucu eğer kimliğinin kamuya açıklanmasını istemezse, kimliği saklı tutulabilir.
Başvurunun Daha Önce İncelenmiş Bir Başvuru ile Aynı Olmaması
Başvuru daha önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından incelenmiş bir konu ile esas itibariyle aynı ise ve yeni bilgi içermiyorsa ele alınmaz.
Örneğin daha önce iç hukuk yollarının tüketilmemesi nedeniyle reddedilen bir başvuru, iç hukuk yollarına başvurmadan tekrar Mahkemeye sunulursa aynı içerikten dolayı reddedilir.
Başka Bir Uluslararası Soruşturma ve İnceleme Merciine Veya Uluslararası Bir Mahkemeye Sunulmuş Olmaması
Sözleşmenin 35. maddesinin 2. bendinde yer alan bu koşul aynı konuda birden çok uluslararası makama başvurulmasını önlemektedir.
Bu gerekçeyle başvurunun reddedilebilmesi için mahkemeye yapılan başvurunun konu, taraf ve dayandığı olaylar açısından daha önce yapılan başvuru ile aynı olması gerekir.
Örneğin, işkence gördüğü iddiasıyla bir kişi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden önce BM İnsan Hakları Komitesi’ne başvuruda bulunmuşsa Mahkeme bu başvuruyu artık kabul etmeyecektir.
Başvurunun Açıkça Temelden Yoksun Olmaması
Mahkeme genel olarak diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırmakta son olarak esasa ilişkin bir temellendirmenin AİHS kapsamında olup olmadığını tespit etmelidir.
Mahkeme kabul edilirlik aşamasında, başvuranın Mahkemeye sunduğu bilgi ve belgelere göre olayın esasına inmeden kanıttan yoksun ve sözleşmenin ihlali sonucunu doğurmayan olayları içeren başvuruları açıkça temelden yoksunluk nedeniyle reddetmektedir.
Başvurucularının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni ulusal yargı yollarının denetleyicisi veya karar düzeltici bir makam olarak görmesi başvuruları temelden yoksun kılan pratikte karşılaşılan bir nedendir.
Örneğin; Türkiye’ye karşı yapılan bir başvuruda, Burdur Ağır Ceza Mahkemesi Tarafından yargılanan bir kişi, suç tarihinde suç yerinde olmadığı iddia edilerek yargı makamlarının delilleri yanlış değerlendirdiği gerekçesiyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal edildiğini ileri sürülmüştür. Komisyon bu başvuruyu ikinci bir temyiz makamı olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
Başvuruda Hakkın Açıkça Kötüye Kullanılmaması
Komisyon İçtihatlarına göre, sözleşmenin koruduğu bir hak veya özgürlüğe ilişkin olmayan ve salt siyasal propaganda amacıyla yapılan başvurular, şikayet edilen devlete veya Komisyon Üyelerine hakaret niteliği taşıyan, yanıltıcı nitelikte gerçekdışı bilgi veren başvurular, başvuru hakkının kötüye kullanılması sayılır.
Başvurunun Sözleşme ile Bağdaşır Olması
Başvuruda ihlal edildiği iddia edilen hak veya özgürlük AİHS ve Ek protokollerinde yer almalıdır. Ayrıca AİHS’in konu, zaman, kişi ve yer bakımından yetkisinin bulunması gerekir.
Kişi bakımından AİHS’in uygulanamayacağı ve dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurunun yapılamayacağı bir duruma örnek olarak başvurunun bir devlete karşı değil de özel bir kişiye karşı Mahkeme’de dava açılması sayılabilir.
Yine konu bakımından bir kişinin memur seçilmemesinin AİHS’e aykırı olduğunu ileri sürerek Mahkeme’ye başvuruda bulunması AİHS’in böyle bir hak öngörmemesi nedeniyle başvuru kabul edilemez.
Ekin Hukuk Bürosu olarak alanında uzman avukat kadromuzla dava ve işlemlerinizi takip edebilmemiz için bizimle iletişim kurabilirsiniz.
Av. Ahmet EKİN & Şevval Asude DOĞAN