İfade Özgürlüğü (AİHS m. 10)
İfade özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinde düzenlenmiş olup söz konusu madde ifade özgürlüğünün korunması açısından önemli bir yere sahiptir. Bu madde, sadece ifade özgürlüğünün kendisi için değil, aynı zamanda diğer hakların da korunması açısından merkezi bir rol oynamaktadır. İfade özgürlüğü iki ayrı seviyede ele alınmaktadır.
İlk olarak, ifade özgürlüğüne ilişkin bir ilke ortaya konularak, korunacak özgürlükler tanımlanmaktadır. İkinci seviyede ise, bir devletin ifade özgürlüğünün kullanımına müdahale etme hakkı, yani izin verilebilir müdahaleler belirtilmektedir.
İfade Özgürlüğünün Korunması
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 10. maddesi, ifade özgürlüğünün korunması konusunda devletlerin sorumluluklarını da belirlemektedir. Bu maddeye göre, ifade özgürlüğüne müdahale etmek isteyen bir devlet, müdahalesinin yasal, meşru, öngörülebilir ve gerektiği ölçüde olması gerekmektedir. Ayrıca, bu müdahale devletin kamu yararına olan bir amaç için yapılmalıdır.
Ancak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 10. maddesi sadece devletlerin ifade özgürlüğüne müdahalelerini sınırlamakla kalmaz, aynı zamanda ifade özgürlüğünün korunması için olumlu yükümlülükler de getirir. Bu nedenle, devletlerin ifade özgürlüğünü korumak için gereken adımları atmaları ve bireylerin ifade özgürlüklerini güvence altına almaları gerekmektedir.
İfade Özgürlüğünün Korunmasına İlişkin Olarak Devletin Sorumluluğu
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 10. maddesi, ifade özgürlüğünün korunması açısından önemli bir role sahip olduğu gibi, aynı zamanda devletlerin bu konuda sorumluluklarını da belirlemektedir.
Devletler, ifade özgürlüğüne ilişkin izin verilebilir müdahaleleri belirlemelerinin yanı sıra, ifade özgürlüğünü koruma yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu nedenle, ifade özgürlüğü konusunda hem koruyucu hem de pozitif bir yaklaşım benimsemek, insan haklarının korunması için son derece önemlidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ifade özgürlüğünü şu şekilde düzenlemektedir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
- Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
İfade Özgürlüğünün Kapsamı
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ifade özgürlüğünü düzenlemektedir ve bu özgürlük sadece kendi içinde değil, aynı zamanda diğer hakların korunması açısından da önemlidir. Maddede ifade özgürlüğü iki seviyede ele alınmaktadır.
İlk olarak, ifade özgürlüğü ilkesi belirtilmekte ve hangi özgürlüklerin korunacağı tanımlanmaktadır. İkinci seviyede ise, devletin ifade özgürlüğüne müdahalesi için izin verilebilir sınırlandırmalar belirtilmektedir. Bu sınırlamaların ise çok sıkı bir denetime tabi tutulması gerekmektedir. Milli hukukta öngörülen sınırlamaların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinin ihlali sonucunu doğurmaması için 3 koşulun karşılanması gerekmektedir ve bu koşullar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından katı bir şekilde yorumlanmaktadır.
Bu açıdan, bir ifade özgürlüğü kısıtlaması öngörülen bir amaca ulaşmak için gereklidir, ancak sınırlandırma yasal olarak belirlenmiş olmalıdır ve keyfi değildir. Ayrıca, sınırlama belirli amaçlar için sınırlı sayıda olmalı ve demokratik bir toplumda kabul edilebilir olmalıdır.
Son olarak, sınırlama amaca ulaşmak için ölçülü ve orantılı olmalıdır ve diğer insan haklarına saygı göstermelidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu koşulların uygulanması konusunda oldukça sıkıdır ve bir kısıtlamanın Sözleşme ile uyumlu olup olmadığını değerlendirmek için her bir koşulun ayrı ayrı ele alınması gerektiğini vurgulamaktadır.
İfade Özgürlüğünün Sınırlandırılması
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde sayılan sınırlama ölçütleri, Anayasamızda yer alan ‘düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü’ sınırlama ölçütleriyle büyük ölçüde uyumludur.
Düşünce özgürlüğü sınırlandırılabileceği kadar devlet ya da toplum tarafından, fakat aynı zamanda kişinin kendi iç dünyasında da sınırlıdır. Bu sınır, doğru düşünebilme yeteneğinin olmaması, yeterli eğitim ve görgü eksikliği, sorgulamadan dogmaları benimseme, ön yargılarının esiri olma gibi faktörlere bağlıdır. Ayrıca, belirli bir konuda yeterli bilgi sahibi olmadan ve karşı görüşleri dinlemeden oluşan olumlu ya da olumsuz düşünceler de kişinin kendi sınırını yarattığı bir düşünsel sınırdır.
Birey ve toplum arasındaki etkileşim, egemen görüşler, değer yargıları, töre ve ahlaki kurallar da kişinin düşüncelerini açıklama özgürlüğünün toplumsal sınırlarını belirler. Kişi, içinde yaşadığı toplumun inanç ve kanılarıyla çatışmaktan kaçındığı oranda düşünsel özgürlüğünü sınırlar.
İfade özgürlüğünün sınırlaması, belirli bir kullanımı üzerinde sınırlı olmalıdır. Bu özgürlük, herhangi bir müdahale ya da koşul altında değildir ve sınırlanamaz. İfade özgürlüğü hakkının içeriğine dokunulamaz. Bu açıdan, Sözleşmenin 17. maddesi şöyle demektedir:
“Bu sözleşmedeki hiçbir hüküm, bir devlete, topluluğa veya kişiye, sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesi veya bunların sözleşmede öngörülmüş olandan daha geniş ölçüde sınırlandırılmalarını amaçlayan bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkı verdiği biçiminde yorumlanamaz.”
İfade özgürlüğü hakkının içeriği üzerinde bir sınırlama, o hakkın yok edilmesi gibi bir sonuç doğurur. Ulusal otoriteler, ifade özgürlüğü hakkının içeriğine bir sınırlama getirmemekle yükümlüdürler. Örneğin, kişinin şöhreti ya da şerefiyle ilgili açıklamalar, suç veya tazminat nedeni olarak görülmemelidir.
Aynı şekilde, yargı gücünün otoritesini tehlikeye atacak açıklamalar yapıldığında cezalandırma yoluna gidilmemelidir. Bu yaklaşım, haklar ve değerler arasında bir hiyerarşi yaratır ve ifade özgürlüğü hakkını diğer hakların, çıkarların veya değerlerin ardından yerleştirir. Ancak, bu hiyerarşi, hakların eşitliğini sağlayan ve bir hakkın kullanımını daimî olarak sınırlamayan sözleşmeye aykırıdır.
Ekin Hukuk Bürosu olarak alanında uzman avukat kadromuzla dava ve işlemlerinizi takip edebilmemiz için bizimle iletişim kurabilirsiniz.
Av. Ahmet EKİN & Şevval Asude DOĞAN